6 Şubat 2011 Pazar

İslami hareketlerde algı sorunu

İslami mücadele tarihinin temellerini ve hedeflerini anlayabilmenin yolu, insanlık tarihi boyunca bu mücadeleye örneklik etmiş olan peygamberlerin hedeflerini tarihsel kirlenmişliklerden süzerek kavramakla mümkün olabilir. Bu çerçevede ön yargısız ve yanlış algılardan arınarak yapılacak bir araştırma neticesinde tüm peygamberlerin verdiği mücadelenin hedefinde “sınıfsız toplum” inşa etme amacı olduğu görülecektir.

Yüzyıllara dayanan ve din adına dine indirilen son darbenin ilk dönemlerden itibaren var olan etkilerini kısmen ara dönemlerde ortadan kaldırma girişimleri, yine bu girişimlerin kendi içinde emilime uğramalarıyla tarihe “başarısız girişimler” olarak geçmiştir. Bu girişimler her ne kadar bazı kesimlerde sözde devrimlere ya da milyonlarla ifade edilen sempatizan kitlelere ulaşmış olsa da, bu sözde başarıların neticesinde başlangıçta var olan hedeften tamamen sapmış olmak ve ulaşılan noktada İslam’ın temelini teşkil eden sosyal adalet devrimine ihtiyaç duyacak bir yok oluş söz konusu olmuştur.

Dünya, emperyalist güçlerin sebep olduğu bu ihanetlerin sonrasında, İslam’a (sosyal adalete) vurulan darbelerin etkilerinin azalması nedeniyle son dönemde taktik değiştirerek yeni çözümü “ılımlı İslam” (egemenleri destekleyerek halkın çıkarlarını önemsemeyen İslam anlayışı) teorisiyle ortaya koymaktadır. Emperyalist güçler, iyi niyetli, halkçı, sosyalist ve devrimci girişimlerin başlamadan ortadan kaldırılmasıyla birlikte ihanet temelli, ajan ve casuslarıyla destekleyip yönettikleri, sınıf ayrımı temeline dayanan, halkları depolitize ederek kontrol altına alan “ılımlı İslam, radikal İslam, siyasal İslam” ve benzeri yapılanmaları kullanarak dini egemenlik altına alma yoluna gitmiştir.

Yoğun olarak Ortadoğu’da genel olarak ise tüm dünyada adından söz ettiren siyasi, radikal ya da ılımlı sözde İslamcı yapılanmalar, özü itibariyle kapitalizmin İslam ülkelerinde meşrulaştırılarak yaygınlaştırılması adına büyük rol oynamaktadırlar. Ortaya koymuş oldukları bu duruşlarıyla aslında toplumlara mutluluk, huzur, adalet vb. kavramlar doğrultusunda pozitif katkı yapmaları gerekirken, tam aksine çoğunlukla Müslüman halkların yaşadığı coğrafyalarda kapitalizm zulmünü meşrulaştırmak ve yaygınlaştırmak suretiyle emperyalist güçlerin öncü birlikleri olmuşlardır. Bu çerçevede varlığını ortaya koyan sözde İslami yapılanmaların, içsel ve sosyal boyutları ile emperyalizmin ahlaki, kültürel ve iktisadi sömürüsünü yaşadığımız coğrafyaya taşıyan, bu coğrafyanın giriş kapısını aralama amacı güden odaklar haline geldiğini görmekteyiz.

Tarih boyunca toplumlar üzerinde en önemli etkiyi din olgusu yapmıştır. Dinin esas itibariyle sınıfsal farkları ortadan kaldırarak ezen-ezilen (mustazaf-müstekbir) ilişkisini yok etmeye, egemenlerin saltanatını yıkarak adaleti hâkim kılmaya dayalı prensipleri sürekli olarak tahrip edilmiş ve sahip olduğu etki dünya genelinde kırılmaya çalışılmıştır. İnsanlık tarihinin belirli kırılma noktalarında ilahi müdahale sonucu yeni uyarıcıların ve kutsal metinlerin gönderilmesi, bu merkez hedefin insanlığa yeniden hatırlatılması, sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması, varoluşun kaçınılmaz gerekliliği olan sosyal adaletin tesis edilmesi, dolayısıyla dünyayı insanlık için yeniden yaşanılabilir bir yurt haline getirme hedefini taşımaktadır.

Tarih, toplumları zulüm, haksızlık ve sömürüyle yöneten egemenlerin (çıkarcı güçlerin) söz konusu müdahalelerine defalarca şahitlik etmiştir. Nitekim birçok uyarıcının vahye dayanan ilahi öğretileri, asıl hedefi teşkil eden sosyal hedeflerin bir süre sonra amaç olmaktan çıkarılması, dolayısıyla dinin etkisiz bırakılması, kişi ve grupların tamamen depolitize olmaları neticesinde adaletsizliğe müdahale etmek yerine uyuşturma ve pazifize etme aracı haline getirilmiştir.

Bu tür ihanetlere uğramış olan toplumlar, genel itibariyle süreç içerisinde etkisizleştirilmiş ve bölünerek birbirine düşürülmüştür. Bu tür toplumlarda ancak ırk, kültür, din, mezhep vb. algıların ortadan kaldırılmasıyla devrimler gerçekleştirilebilmiş, zulüm ve sömürü gerçekleştirenlere karşı ancak bu yolla başarı sağlanabilmiştir.

Toplumların tarihlerini, yaşam biçimlerini ve sosyal ilişkilerini oluşturan en büyük etken din anlayışıdır. Menfaatperest, çıkarcı ve kapitalist zihniyetin, dine rağmen zulmünü hayata geçirmesinin mümkün olmayacağını bilmesinden ötürü, din ile onun kaçınılmaz sonucu olan sosyal adalet gerçeğini ayrıştırma politikaları hayata geçirilmiştir. Bu ihanet, İslam’ın örtüşmesinin asla mümkün olmadığı kapitalizmi doğal hale getirirken, yine İslam’ın toplumsal hayata ilişkin düsturlarıyla benzerlik gösteren sosyalizmi ötekileştiren bir bakış açısı oluşmasını sağlamıştır. Kapitalist müstekbirler, insan aklının ortak kabulü ve dinin temel hedefi olan sosyal adalet ilkesinin kaçınılmaz kurallarını dinsiz ve dini dışlayan bir felsefeye mahkûm ettiler. Ateist ve maddeci felsefeye hapsedilen adalet ilkesi bu yolla toplumsal açıdan etkisizleştirildi. Böylelikle toplum içinde politikleşerek hak arama mücadelesi gösteren, siyasi bilince sahip, dolayısıyla zulme karşı mücadele etmeye aday devrimciler, dinden uzak düşmeleri nedeniyle etkisiz hale gelirken; dindar, inancında samimi, iyi niyetli kimseler de özel mülkiyetin meşrulaştırılması, artık değerin helal sayılması, paranın gelir getiren bir metaya dönüştürülmesi vb. tahrifler sonucunda mücadeleden çekinir hale gelmiş, hak arama talebinde bulunmaktan dahi caymışlardır. Üstelik sosyal adalet uğruna verilen mücadeleye vurulan bu darbe öylesine etkili olmuştur ki, yüzyıllardır egemenlerin zulüm ve sömürülerini günden güne arttırarak yaygınlaştırmaları engellenememektedir.

Vahyi dikkate alan dindarların ya da toplumsal sömürünün (kapitalizmin) insanlık dışılığını fark etmiş olan tüm insanların ortak bir mücadelede -dinli yada dinsiz- tüm kapitalistlere karşı savaş vermeleri kaçınılmazdır. Aslında bu merkezi mücadele, ilahi buyrukların da hedefini tam olarak ortaya koyacak, gerçekleştirecek tek çıkış yoludur. Açlığın ortadan kalktığı, adaletin ikame edildiği, mutlu ve huzurlu bir dünyayı ancak bilimsel ve ilahi hakikatleri net görebilen, özgür, hepsinden de önemlisi kapitalizm zulmü altında ezilmekten kurtarılmış insanlar yaratacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder