29 Mart 2010 Pazartesi

Kalk ve Uyanışı Başlat Muhammed Nur Denek

İnsani değerlerin, ilahi mesajların, çıkar ve menfaatlere kurban edildiği, Tevhid ve adaletin unutulduğu her dönem, gariplerin, kimsesizlerin, yetimlerin, yoksulların, mazlum ve mustazafların çaresizliğine şahitlik etmiştir. Yaşadığımız asır da, bu dönemlerden bir dönem olup insani değerlerin yok edilişine, aç, çıplak, barınaksız ve çaresiz garibanların feryatlarına, isyanlarına ve sessiz çığlıklarına şahitlik etmektedir.
Halkının, yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğunu iddia ettiği bir ülkede, binlerce insanın çaresizlik içerisinde yaşıyor olması oldukça vahim bir durum.
“ Size ne oluyor da, Allah yolunda, o ezilen erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz? Baksanıza: “Ey bizim Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan bu memleketten kurtar! Bize bir yiğit, bir bahadır gönder! Diye yalvarıp duruyorlar.”
(Nisa/75)
İlahi mesaj, yeryüzünde zulme ve haksızlığa uğrayan, çaresizlik içerisinde kıvranan tüm insanlarla yardımlaşmayı, onlara destek olmayı, onlarla eşit olarak acılarına ortak olmayı emretmektedir. Bunu görmemezlikten gelmek aslı itibari ile gariplere zulüm eden, halkın imkân ve olanaklarını kısıtlayan zalimlerin destekçisi olmakla eş değerdir. İslam dini bununla da kalmayıp ezilen insanların mazlumiyetine sebep olan amilleri “etkenleri” ortadan kaldırma mücadelesi vermeyi de insanlığın gereği olarak tanımlamıştır.
Açıktır ki zenginlerin ve yöneticilerin aldatmacalarına kapılmak dinin ve dünyanın felaketine neden olacaktır. İktisadi ve siyasi alanda halka zulüm eden alçaklar asla çıkar ilişklerinden ödün vermezler, tüm ilişkileri ancak dünyalıklarını arttırmaya dayalıdır. Onlarla ilişki içerisinde olan kimseler kesinlikle mazlumların zararına hareket etmiş olurlar. Dünyaperest mal zenginlerinin sahip olmuş oldukları imkânları dolayısıyla kibirlenmelerine ve toplumu ifsat etmelerine karşı göstermemiz gereken tutumu Allah Resulü çok açık ve anlaşılır bir biçimde tüm insanlığa bildirmiştir:
“Benden sonra bir kavim gelecektir ki çeşitli nefis yemekler yiyecekler, çeşitli elbiseler giyecekler, güzel kadınlar alacaklar, kıymetli atlara binecekler, onların içi az şeyle doymayacak, çok şeye de kanaat etmeyecekler, onların bütün gayreti dünya için olacaktır, dünyaya tapacaklar, her şeyi dünya için yapacaklardır. Bu sebeple benden vasiyet olsun ki! Sizden sizin çocuklarınızdan onları kim görürse onlara selam vermesin, hastalarını sormasın, cenazelerinin arkasından gitmesin, onların büyüklerine hürmet etmesin, Bunları yerine getirmeyen kimse İslam dinini yıkmakta onlara ortak olur” .
(H.Şerif/Tirmizi)
Peygamber, insanlığın zaaflarının yeniden adaleti ortadan kaldıracak olan yönlerini açıkça ortaya koymuştur. Toplumsal mücadelede önlem alınması gereken konuyu tüm zamanlara yayarak açıklamıştır. Toplumlarda sınıf farklarının ortaya çıkmasını sağlayacak olan illetin zenginleşmeye imkan tanımak olduğunu bildirerek önlem alınması yönünde uyarıda bulunmuştur. Zenginleşmeye götüren en önemli etkenler özel mülkiyet ve sermaye’dir. Para’nın gelir getiren bir meta’ya dönüşmesidir. Kur’an bunu faiz sistemiyle yasaklamıştır. Tüm zamanlarda zenginliğin haram oluşunun sebebi, temelinde haram kazanç olmasıdır. Temelinde dinin haram olarak ifade ettiği haksız kazanç olmaksızın sınıf farklılıklarının oluşması ve birilerinin zengin olması mümkün değildir. Haksızlık ve sömürü sonucu zenginleşmiş olan paraperestler (putperestler) toplumun düşmanları olan asalaklardır. Onlarla olumlu ilişkiler kurmak yada ihanet ve şirklerini görmezden gelerek aşağılamamak tüm topluma zarar vermektedir. Bir bakıma zulüm ve sömürüyü meşrulaştırarak yaygınlaştırmaktır. Zenginlerle iyi ilişkiler kurmak, onların suçlarına ortak olup mazlumların ekmeğine kan doğramak olur.
İslam akidesinin özü tevhid’dir, İslam tevhid inancıyla insanı Allah’tan gayrı her şeye kulluk etmekten kurtararak ruhî ve toplumsal alanda özgürleştirir, izzet kazandırır. Tevhid, sınıfsız toplumu, şirk ise sınıfların olduğu birliğin yok edildiği zulüm ve sömürünün hakimiyetini ifade eder. Şeriati’ye göre, bu boyunduruktan kurtulmak ve ‘toplumsal adaleti’ sağlamak ancak, sınıfsız. eşitlikçi bir birliktelikle mümkündür. Ona göre, İslam Peygamberinin 1400 yıl önce kurmaya çalıştığı ideal toplum, sınıfsız, her türlü elitizmin (mele’) reddedildiği bir toplumdur. Sınıflı bir toplumsal yapının doğal sonucu, köle-efendi, mustaz’af-müstekbir ilişkisidir ki İslam kozmolojisi açısından, bu, şirkin bir tezahürüdür.
Yaşadığımız ülkeyi mazlumların göz yaşlarıyla sulayan müstekbirler, çok yakında o gözyaşlarında boğulacaklarından habersizce yaşamaktalar, sahip oldukları gemilerini yüzdürdükleri okyanusun aslında mazlumların kanlarıyla sulandığını unutmuşlar, o kanlar gemilerini alabora ettiğinde ne mazlum halktan çaldıkları paralar, ne de (sözde) hayırlı kadınlarının başörtüsü onları kurtaramayacak. Üstünüze alının lütfen, evet siz yüz binlerin çığlığını, açlığını ve çaresizliğini anlatmaya çalışan bu sözleri, üstünüze alın, ey ihtiyacından fazla biriktirenler, sermaye yığanlar, altınla bezenenler, gariplerin, mahrumların, kiracıların, işçilerin haklarını gasp edip birde utanmadan büyüklenerek yeryüzünde dolaşanlar, iyi biliniz ki sizler: Müslüman’ım da deseniz, namazlarınızı kılıp oruçta tutsanız, adaletten ve kalkınmadan bahsederek uyduruk nara’larda atsanız, çaldıklarınızla hacca gidip tavafta etseniz, kırkta bir zekâtta verseniz o mazlumların boğazında düğümlenen çığlıkların ateşinden kurtulamayacaksınız. Cehennem olarak o alevler size yeter .

Bu ayetlerde “biz” mazlumlara yeter :

“Sen ey yalnızlığa bürünen!

Kalk ve uyanışı başlat!

Haykır: Allahuekber!

Güzel ahlâkı kuşan!

Kötülüğe bulaşma!

Servet yığma hayallerine kapılma!

Daima Rabbinle birlikte ol ve güçlüklere göğüs ger”

(Müddesir; 1-7)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder