29 Mart 2010 Pazartesi

Ebu Zer'den Zamanın Kab-ul Ahbarına Muhammed Nur DENEK

Kendi internet sitesinin soru cevap bölümünde; dinin vicdan boyutuyla, zulüm ve haksızlıkları fark etmiş olan bir kardeşimizin sorduğu soruyu, dinin afyon yönüne sarılarak cevaplayan din adamına...


SORU:
Faiz ile kira gelirinin farkı :

Kuran-ı Kerim faizi kesin bir dille yasaklıyor ve biz de inanan insanlar olarak bunu kayıtsız şartsız kabul ediyoruz. Kendi adıma kendi iradem ile faize bulaşmıyorum.
Aynı şartlarda hayata başlamış iki insan düşünelim hocam. Her ikisi de 15 yıl çalışmış ve her ikisi de 100'er milyar TL biriktirmiş.
Birisi bir daire alıyor, onu kiraya veriyor ve her ay 1 milyar TL kira geliri elde ediyor. Diğeri bankaya yatırıyor her ay 1 milyar TL faiz kazanıyor.
Neden İslamiyette ilk örnek günah değil; kiraya veren de kiraya verdiği tarihten itibaren emeksiz bir kazanç elde etmiyor mu? Üstelik faizde anapara sabit kalırken (hep 100 milyar TL) diğerinde bir de mülkün değer artışı yok mu?

Cevap(Hayrettin KARAMAN):
Soruda nitelikleri açıklanan iki kişi meşru yoldan para kazanıyorlar. Her ikisi de belli bir miktar (soruya göre yüz milyar) kazandıktan sonra artık çalışmamaya, kazandıkları paranın geliri ile geçinmeye karar veriyorlar. Ancak bunlardan biri İslam'da haram olan faiz geliri ile diğeri ise helal olan kira geliri ile geçinmeyi tercih ediyor.
Eğer çalışmadan, sermaye (akar, birikim vb.) sayesinde para kazanmak caiz olmasaydı, sermaye-emek ortaklığından para kazanmak da haram olurdu; halbuki öyle değildir; sermaye bir taraftan, iş ve emek diğer taraftan olmak üzere ortak ticaret ve üretim yapılabilir, taraflardan biri (mesela yüz milyarın sahibi) çalışmadan, diğeri ise sermayesi olmamakla beraber çalışarak para kazanmaktadırlar. Ama burada dikkat etmemiz gereken bir incelik var: Eğer mudarebe ortaklığı kâr değil de zarar ederse, sermaye sahibi zararın tamamını üstlenir, emek ve teşebbüs sahibi zarara iştirak etmez, yalnızca emeği boşa gitmiş olur.

Eğer bu ilişki ortaklık ilişkisi değil de "müteşebbisin (girişimcinin) bir kişi veya bankadan faizli kredi alması şeklinde olsaydı ve teşebbüs zarar etseydi ne olacaktı?
Sosyo-ekonomik yönden faizin kira gelirinden önemli bir farkı da, bu ikisinin yoksullar ve açlara farklı etkisinde görülür. Faizli kredi ile mal üreten, ticaret yapan bir şahıs maliyete faizi de yansıtmak mecburiyetindedir; bu da piyasaya sürülecek malın faizi oranında pahalı olmasına ve faizin dar gelirli çoğunluğun kesesinden çıkmasına sebep olmaktadır. Kira bedeli ise doğrudan pahalılığa yol açacak ölçüde maliyete yansıtılmaz, çoğu kez üretici ve tüccarın kârından ödenir.
( http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat2/0278.htm)”çok uzamaması için tamamını almadım, dileyen bakabilir.”
Her kelimesinde zenginlerden ve çıkarcılardan yana tavır sergilemesine bir anlam veremediğim alim efendi, bana yüzyıllardır, gariban ve mazlum insanların sırtından geçinen, sermayeleriyle işçilerin, kiracıların, garibanların emeklerini çalan hırsızları, fetvalarıyla temize çıkarma gayesi güden “din adamlarını” hatırlattı. Tarih boyu siyasi ve İktisadi tağutların (iktidar ve zenginlerin) halk nazarında meşrulaştırılması görevini çıkarcı din adamları üstlenmiştir. Siyasi iktidarlar zenginlerle bir araya gelerek, insanların başını tutar ve bellerini bükerler, bunlar; fakirlerin, işçilerin, kiracıların ceplerini boşaltırlar. Bu arada iş birlikçi din adamları da toplumun kulağına fısıldar; “Sabret bunlar Allah’tandır, dünyanın değersiz süsleridir. Çünkü Allah kimine bolca dağıtmış, kimine de az vermiştir. Sabredin ve bu durumunuza şükredin. Zaten dünya malı dünyada kalır” der. Ve demeyede devam ediyor.
* Cevabında; kazandıkları paranın geliri ile geçinmeye karar veriyorlar, cümlesiyle paranın, biriktirilmesini ve gelir getiren bir metaya dönüşmesini meşrulaştıran alim ilk ihanetini sergiliyor. Oysa Allah’u teala Kur’an ı Kerim'de para biriktirmeyi yasaklarken, paranın bir sınıf arasında dönüp dolaşan meta olmasını ve tüm toplumun faydalanması gereken nimetlerin özelleştirilerek sahiplenilmemesini emrediyor.
“... Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele. Bunlar cehennem ateşinde yakıldığı gün alınları, böğürleri ve sırtları o biriktirdikleri ile dağlanacak, bu kendiniz için bencilce biriktirdiğinizdir, biriktirdiğinizi tadın bakalım! denecek.”(tevbe 34-35)
Kenz, ihtiyaçtan fazla sahip olunan mal anlamındadır.
Eğer ihtiyaçtan fazlası toplumun yararına olacak şekilde infak edilmezse, ihtiyaç için tüketilenler de haram olur.
İhtiyaçtan fazla para, sermaye, mal biriktirmemeyi emreden ve onları yığmayı yasaklayan birçok hadis vardır. Onlardan birisi, Abdurrazzak'ın Hz.Ali den: "Altın ve gümüş yığarak biriktirip de Allah yolunda infak etmeyenler" ayeti hakkında rivayet ettiği hadistir. Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Allah, altın ve gümüşü helak etsin..." Sahabe: "Peki ya Resulullah (s.a.)! Hangi malı edinelim?" deyince: "Zikreden bir dil, şükreden bir kalb, dininde kendisine yardım eden bir eş" buyurdu. Sonra Allahü Teâlâ, mal biriktirenlere uygulanan azap çeşidinden haber vermektedir: Toplayıp biriktirdikleri malların, cehennemde tutuşturulup alınlarının, böğürlerinin ve sırtlarının yakılması. Özellikle bu organların zikredilmesi; onların servet temin etmek için insanlara yüzleriyle yöneldikleri, fakirlere bir şey vermemek için de asık surat gösterdikleri, aldıkları nimetlerden yanları ve sırtları üzere yatarak yararlandıkları şeklinde tasvir edilmiştir. Demir aletle yüzü dağlamak çok meşhur ve çok kötü, sırtı ve böğrü dağlamak daha elem verici olduğu için o şekilde örneklemiştir. Melekler tarafından onlara: "İşte bu kendiniz için toplayıp sakladıklarınız, artık o istifçilik ettiğiniz şeylerin acısını tadın" denir. Bu, bugünkü müslümanların afeti... Çünkü onlar, mal toplayıp , Allah yolunda, ümmet ve toplum yararına sarfetmiyorlar.
Müslim, Sahih'inde Ebû Hureyre'den şöyle rivayet eder: Resulullah buyurdu ki: "Malının fazlasını vermeyen kimse için, kıyamet gününde ateşten levhalar hazırlanmıştır. O levhalar üzerinde böğrü, alnı ve sırtı dağlanır, insanlar arasında hüküm verilince ona da yol görünür..."
* Devamında” helal olan kira geliriyle geçinmeyi tercih ediyor”, derken bu konuda tarih boyunca herhangi bir peygamberden ya da kutsal kitaplardan örnek getiremeyeceğinin farkında olmasına rağmen alim efendi kirayı da meşrulaştırıyor. Oysa peygamber (as), cabir’den rivayet edilen hadisinde şöyle buyurmuştur;
“Bizden bazı kimselerin ihtiyaçlarından fazla arazileri vardı. Onlar: "Biz arazimizi üçte bire veya dörtte bire veya yarıya kiraya verelim" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Kimin arazisi varsa bizzat eksin veya bir kardeşine bağışlasın; ne ücret mukabili versin ne de kiraya versin!" buyurdular.”(kütübü sitte-muzaraa babı)
* Daha sonrasında emek-sermaye ortaklığının yani parası olanın yattığı yerden, çalışanın emeğine ortak olabileceğinin helal olduğunu ifade ediyor, zarar durumunda biriktirdiği paralarla yan gelip yatarak kar elde eden adamın sermayesinin azalmasını, büyük bir kayıp olarak ifade ederken, işçinin emeğini hiçe sayarcasına “sadece emeği boşa gider” şeklinde ifade eden alim efendinin şu ayetide 100 lerce kere okuduğundan eminim.
Oysa Allah’u teala necm suresi 39.Ayette “İnsanın emeğinden başkası kendisine helal değildir” buyurmaktadır.
* Cevabının sonunda insanlığın en temel yaşam hakkı olan sığınmayı büyük bir ranta çeviren kira zulmünü iyiden iyiye toplumun hizmetindeymiş gibi göstermeye çalışan bu adam “Sosyo-ekonomik yönden faizin kira gelirinden önemli bir farkı da, bu ikisinin yoksullar ve açlara farklı etkisinde görülür. Faizli kredi ile mal üreten, ticaret yapan bir şahıs maliyete faizi de yansıtmak mecburiyetindedir; bu da piyasaya sürülecek malın faizi oranında pahalı olmasına ve faizin dar gelirli çoğunluğun kesesinden çıkmasına sebep olmaktadır. Kira bedeli ise doğrudan ve pahalılığa yol açacak ölçüde maliyete yansıtılmaz, çoğu kez üretici ve tüccarın kârından ödenir” diyerek adeta yoksul ve açlarla alay edercesine, üretilen mallardan, ticaretten, piyasadan bahsederken, kiranın üretici ve tüccarın karından ödendiğini yazmış. Yok artık bu kadarda olmaz 600 tl askari ücret ödeyen üretici ya da tüccar dediğin patron, işçiye verdiği üç kuruşu da sahip olduğu gayri menkullerin kira geliri ile geri alıyor. Yoksul ve garibanlarsa aldıkları üç kuruşun büyük bölümünü kiraya vermek suretiyle ezildikçe eziliyor, zaten elinde o piyasadaki mallara harcayacak parası dahi kalmıyor.................................Yazıklar olsun zamanın ahbar’larına.“...oysa zenginler mallarını -arada fark kalmaz, eşit hale geliriz- diye insanlarla paylaşmıyorlar. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar” (nahl 71)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder