21 Şubat 2011 Pazartesi

İslam’ı Anlama Metodolojisi -1-

Hiç şüphesiz tevhit bir ideoloji, şirk ayrı bir ideolojidir.

Tarihsel bağlamda ideolojilerin çatışma merkezi iki kutbun uyumsuzluğundan kaynaklanmaktadır. Bu kutupların tarifi tarihselliklerinden kaynaklı, farklı adlandırmalarla anılmaktadır. Ancak temelde ayrım noktasını oluşturan etken bugünün en anlaşılabilir tabiriyle sınıflı ya da sınıfsız toplum olgusuna dayanmaktadır. Yani var olagelmiş ideolojik mücadeleler kendini üçüncü ve farklı bir merkezle tanımlasa da gerçekliği mutlaka onu bu iki merkezden biriyle var edecektir.

İdeolojik tanımlamalarla kendini var eden felsefe, fikir, mücadele akımlarına ilişkin bu tespiti yazının devamında sürecini inceleyeceğimiz bir şekilde burada bırakalım.

Gelelim din olgusuna; tarihe din olgusunu merkeze alarak bakacak olursak ideolojik tespitimizden çokta farklı olmayan iki zıt merkezle karşılaşırız. Tek tanrılı (eşitlikçi-İbrahim’i), çok tanrılı (şirk dinleri) dinler. Din ve ideoloji olgularının bu derece farklı görünmelerine karşın var olan benzeşme oldukça ilgi çekici…

Dinsel tanım - ideolojik tanım

Tek tanrı (Tevhid) - tek sınıf olan toplum (sınıfsız)
Çok tanrı (Şirk) - bir çok sınıftan oluşan toplum (sınıflı)

Dikkat edilirse tek tanrılı olanlarda, çok tanrılı olanlarda kendini din olarak tanımlarken, sınıflı toplumu ya da sınıfsız toplumu merkeze alan akımlarda aynı biçimde ideoloji olarak tanımlanmaktadır. Bu tespitlerle gelmeye ve dikkat çekmeye çalıştığımız mesele asıl gerçekçi ve hayatta karşılığı olan ayrımın din ya da ideoloji ayrımı değil iki olgununda kendi aralarında çatışma yaşadıkları teklik(eşitlik) ya da çokluk(eşitsizlik) ayrımı olmasının gerekliliğidir.

Dinsel tanımlamalar ile ifade bulan akımların tarihsel sürecini inceleme işini de sonraya bırakarak, şu ana dek ortaya koyduğumuz tespitlerin, bu tespitleri ortaya koyarken kullandığımız kavramların incelemesine geçelim.

Öncelikle kavramların anlaşılması için kullanılan terimlerin anlamlarını inceleyelim.

İdeoloji:

Genel olarak siyasi ya da toplumsal bir öğreti meydana getiren ve siyasi ve toplumsal eylemi yönlendiren düşünce, inanç ve görüşler sistemi; bir topluma, bir döneme ya da toplumsal bir sınıfa özgü inançlar bütünü; bir toplumsal durumu yansıtan düşünceler dizgesi. İnsanların kendi varoluş koşulları ve ilişkilerinden doğan yaşam tarzlarıyla ilgili tasarımların tümü.

Din:

“Din” kavramı; “d-y-n” kökünden türeyen bir isimdir. Arap dilinde çok geniş bir anlamı vardır. Aynı zamanda bu kelime zıt anlamlı kelimelerdendir. Sözlükte “cezâ/mükafat, âdet/durum, itaat/isyân, hesap, zül, inkıyad, hüküm/kaza, galebe, kahr, isti’lâ, mülk, ferman, tevhît, ibâdet, millet, şeriat, vera’, takva, hizmet, ihsan, ikrah” gibi anlamlara gelir.


Din kelimesi ve türevleri Kur’ân’da 95 defa geçmiş ve; “din”, “dinu’l-hak” (hak din), “dinü’llah” (Allah’ın dini), “dinü’l-kayyîm” ve “dini kıyem” (doğru din), “dinü’l-hâlis” (halis din), “dinü’l-melik” (hükümdarların kanunu), ve “yevmü’d-din” (din-hesap günü) şeklinde yalın ve terkip olarak; ceza (sevap ve ikap) (Fâtiha, 1/4), hüküm, kanun (Yûsuf, 12/76), tevhit (A’râf, 7/29), din edinmek (Tevbe, 9/29), itaat (Nahl, 16/52), hesap, sayı (Tevbe, 9/36), şirk dini, ehl-i kitap dini, hak din, batıl din gibi meşhur manasıyla din (Kâfirûn, 109/6; Nisâ, 4/171-172; Âl-i İmrân, 3/19) anlamlarında kullanılmıştır.

Tevhid:

Sözlükte birkaç şeyi bir araya getirme, birleştirme birliğine inanma, bir sayma, bir olarak bakma, bir şeyin tek olduğuna hükmetmek ve onun böyle olduğunu bilmek anlamına gelir.

Şirk:

Sözlükte “bir şeyi ortak yapmak, birden fazla kişiye tahsis etmek, bölmek, parçalamak anlamlarına gelir.

Sınıf:

Sınıf sözcüğü Fransızcaya 14. yy, İngilizceye 16yy. ’da girer. Her ikisi de Latince classıs sözcüğünden gelir ve classıs sözcüğü yurttaşları, servete göre ayıran çeşitli kategorileri belirtir. 18yy. sonlarından itibaren İngiltere’de daha sonra da 19yy. ’da diğer Avrupa ülkelerinde sınıf sözcüğü farklı bir anlama bürünür. Toplumsal ayrım ve ilişkileri farklı düşünmenin bir şekli olur. Sosyolojik ve siyasal düşüncenin önemli bir kavramı haline gelen modern toplumsal sınıf kavramının tarihi böylece başlar. Bu anlamda sınıf; tarihsel olarak belirlenmiş bir üretim düzeni içindeki konumlarına ve üretim araçlarıyla olan ilişkilerine, toplumsal rollerine ve toplumsal gelirden aldıkları payın büyüklüğüne göre birbirinden ayrılan geniş insan gruplarıdır.

Sınıflı toplum:

Halkın farklı imkan ve olanaklara sahip olması sonucu oluşan, çeşitli katmanları olan toplumsal model. Ekonomik alanda, zengin, fakir; siyasi alanda yöneten, yönetilen, eşitliğin yerine efendileşmenin ya da köleleşmenin uygulandığı toplumsal model.

Sınıfsız toplum:

Halkların eşit imkan ve olanaklara sahip olarak yaşadıkları toplumsal model. Efendi, köle; zengin, fakir; işçi, patron; yöneten , yönetilen vb. ayrımların olmadığı toplum biçimi.

Kavramlardan da anlaşılacağı gibi esasta birebir benzer anlamlar taşıyan (yaşayan hayatı biçimlendirmeye dayalı) kelimelerin böylesine ayrıştırma malzemesi haline gelişinin bir sebebi ve bu sebebin dayandığı insanlığı parçalamaya dönük büyük bir proje olmalı.

Tüm toplumlar, yapılacak genel bir sınıflandırmada tarih boyunca iki sınıf olarak ayrılmışlardır. Bu tarihsel sosyolojik bir realitedir. Bu realiteye göre iki sınıfa ayrılan toplumları egemenler ve ezilenler olarak tanımlayabiliriz.

Egemenler; üst sınıf, maddi imkanları eline geçirmiş olanlar, siyasi otoriteyi oluşturanlar, kısaca maddi ve manevi olanakları ellerinde tutanlar.

Ezilenler; alt sınıf, maddi imkanlardan yoksun bırakılanlar, toplumda hiçbir söz hakkı olmayanlar, çaresizler, kısaca maddi ve manevi tüm olanaklardan mahrum bırakılanlar.

Yani iki sınıfın birini; hiçbir emek sarf etmeden, çalışanları sömürenler, diğerini; emek harcamalarına rağmen açlık ve yoksulluk çekenler sınıfı oluşturur.

Insanlık tarihi boyunca yeryüzünde olagelmiş doğunun ve batının tüm dinlerini, bu dinlerin önderlerini ve onların toplumsal sınıflarla ve kendi sınıfları ile olan ilişkilerini incelediğimizde son derece önemli sonuçlara ulaşırız. Dinî öğretilerin önderlerinden bazıları, toplumda nüfuz sahibi sınıflara, bazıları ise açlık ve sıkıntı çeken ezilen sınıfa mensuptur. Bu dini öğretilerin hitap ettiği kesimler ve yöntemlerde genel itibarı ile iki çeşittir. Bazıları ezilen mahrum sınıfların haklarını kazanmalarının mücadelesini verirken, bir kısmı toplumları baskı altına alan egemen sınıfların olanaklarını koruma özelliği taşır. Buradan yola çıkarak din kavramını yeniden irdelediğimizde tek boyutlu değil bu kavramında aynen toplumsal relitede olduğu gibi iki boyutlu olduğu gerçeğine ulaşırız.

Din; ne bir takım kimselerin iddia ettiği gibi başlı başlına insanların uyanışına, nede birilerinin ifadesiyle afyonlanmasına sebep değildir. Bu iki boyut aynı anda din kavramının tanımı için mümkündür. Birini onayıp diğerini yok saymak bir bakıma din teriminin tarihsel sürecini yok saymak anlamına gelir. Çünkü din tek değil iki boyutludur. Bunun biri İbrahim’i dinler dediğimiz tek tanrılı Tevhid dini, diğeri ise bunların dışında kalan çok tanrılı şirk dinleridir. Birincisi için halkın kurtuluşunu sağlayacak eşitlik ve özgürlük tanımı yerindeyken, ikincisi için halkları bölen, eşitsizliğe mahkum eden afyon tanımı uygundur. Bu tanım benzeri biçimde birçok ideolojininde kendi içindeki farklılaşmaların görünmezden gelinemeyeceği gerçeğini açığa çıkarır.

Genel olarak din üst başlığını merkeze alıp tevhid ve şirk dinleri ( tek tanrılı ya da çok tanrılı dinler) olarak sınıflandırmanın günümüz açısından çokta yeterli olmayacağı açıktır. Nitekim bu anlamda geleneksel tanım tek tanrılı dinleri; Yahudilik, Hristiyanlık, Müslümanlık çok tanrılı dinleri ise taoizm, brahmanizm, hinduizm, şamanizm vb. biçiminde tanımlayarak anlamsızlaştırmıştır. Bu tanımın kaynağı egemenler olmuş ve egemenliklerine muhalefet etmesi muhtemel her fikri, dini, ideolojik tanımı mahkum ederken, egemenliklerini güçlendirecek her fikri, dini, ideolojik tanımı kutsallaştırmıştır. Bu kutsallaştırma dinlerin özüne bağlı kalınarak mümkün olmayacağından dolayı da dönüştürerek ve tahrif ederek bunu yapmışlardır. Dolayısıyla tüm dinsel tanımlamaların kendi içerisinde de var olagelen farklılaşma dikkate alınarak incelenmelidir.

Tarih boyu süregelen bu dinsel-ideolojik olguların tamamını burada ele almak pek mümkün değil. Bundan dolayı; kısaca tevhid peygamberlerini, devrimci önderleri ve günümüzde de varlığını yoğun biçimde sürdüren Yahudilik, Hristiyanlık dinlerini, ardından toplumumuzun büyük çoğunluğunun da mensup olduğu İslam dinini, bu dinlerin nasıl mezheplere ayrıldığını bu ayrılışların temelinde yatan ana unsurları, biri varken diğerine neden ihtiyaç duyulduğu, diğer taraftan; sosyalizm, kapitalizm, anarşizm vb ideolojilerin de dinlere benzer biçimde kendi içlerinde var olagelen ayrışmalarını dikkate almak gerekiyor.

devam edecek.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder